Mehmet Ali Bal’dan Hamas-İsrail savaşına ilişkin çarpıcı analiz: Hamas bağımsız değil
İsrail ve Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı” Operasyonun ardından Filistin’deki katliam devam ediyor. 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi başta olmak üzere hastane ve okullara düzenlenen katliam saldırılarında 2 binden fazlası çocuk olmak üzere 5 binden fazla Filistinli hayatını kaybetti.
Avukat işadamı Mehmet Ali Bal, Hamas-İsrail savaşını konu alan makalesinde, İsrail ve onun mutlak destekçisi ABD’nin bölgeye yönelik baskılarının nedenlerini analiz etti. Bal, başta Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin olmak üzere küresel güçlerin savaşa katılımını ve bölgedeki çıkarlarını anlattı.
Avukat işadamı Mehmet Ali Bal’ın Hamas-İsrail savaşını ve küresel güçlerin çıkarlarını anlattığı yazısı şöyle:
HAMAS – İSRAİL SAVAŞI VE KÜRESEL GÜÇLERLE İLİŞKİLER
Hamas’ın 7 Ekim 2023’teki sürpriz saldırısıyla başlayan İsrail-Hamas çatışması, İsrail Ordusu’nun şiddet içeren ve ayrım gözetmeyen operasyonları ve Gazze’deki katliamla devam etmiş, şiddet ve zulmün boyutu hala artmaya devam ediyor.
Bu olayların küresel güçlerin istikrarı üzerindeki yerini, nedenlerini ve etkilerini spekülatif de olsa tanımlamaya çalışacağım. (Bu metindeki senaryoların kesin olmadığını belirtmeliyim. Sadece konuyu farklı boyutlardan anlamaya yönelik senaryolardır.) Bu bağlamda iki temel soru ortaya çıkıyor:
- Hamas ilk saldırıyı kendi inisiyatifiyle mi gerçekleştirdi? Değilse, birincil hareket ettirici güç kimdir?
- Başlangıçtaki itici güç veya sebep ne olursa olsun, bu savaşın küresel sonuçları ve bölgesel etkileri nelerdir?
Öncelikle olaylar zincirindeki şüpheli bulgularımı paylaşmak istiyorum. İsrail’in Hamas saldırısına hazırlıksız olduğu söylense de kısa sürede verilen şiddetli tepki dikkat çekici. Bir devletin bir anda tüm kurumlarıyla savaş düzenine geçmesi, 300 bin yedek askerin hazırlanmasını emretmesi, küresel merkezlerde ağır sistemli propaganda yapması manidardır. Bu noktada İsrail’in bir terör ve savaş devleti olduğu gerçeğini de ihmal etmiyorum ama böyle bir düzenleme dikkat çekicidir.
Aynı şekilde ABD’nin neredeyse eş zamanlı askeri ve siyasi müdahalesinin de bu düzenlemeye dahil edilmesi gerekiyor. Aslında hazırlıksız yakalanan İsrail karşıtı koalisyondur ve Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, İran gibi güçlerin bölgesel plandaki bireysel ve kolektif durumları bunun açık kanıtıdır. Küresel ölçekte Rusya ve Çin’in (iyi planlanmış, stratejik bir diplomasi yürütmesine rağmen) karşı açıklamaları artık ikna edici olmaktan uzaktır. Batılı ülkeler ise ABD’nin tutumunun tersine hareket edebilecek durumdalar. Ülkelerindeki gösterilere rağmen bu durum değişmedi (İngiltere’nin durumu çok özel. Şiddetin en yüksek olduğu gösteriler ve devletin odak noktaları farklı).
‘DÜNYADAN GELEN TEPKİLER İSRAİL’İ ÖNLEMEYE UYGUN DEĞİL’
Bal, İsrail’e yönelik tepkilerin engelleyici olmadığını belirterek, “Son olarak ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanı’nın İsrail’e iki uçak gemisi grubu ve tonlarca mühimmatla verdiği hızlı destek korkutucudur. Dünyada ABD ve İsrail’e yönelik tepkiler henüz sonuç verecek nitelikte değil. Sert güç. Bu durumda İsrail’e karşı tepki kimden gelirse gelsin ve ne olursa olsun İsrail’i engellemeye yetemez. Maalesef kısa vadede de olmayacak…”söz konusu.
‘HAMAS İLK İKİ-ÜÇ GÜNDE GÖSTERDİĞİ PERFORMANSI SONRAKİ GÜNLERDE GÖSTERMEDİ’
1. Hamas ilk saldırıyı kendi inisiyatifiyle mi gerçekleştirdi? Değilse, birincil hareket ettirici güç kimdir?
Gazze Şeridi’nde ve Filistin krizinde baskının, tecridin ve en temel yaşam haklarından mahrumiyetin had safhaya ulaştığı açık bir gerçektir. Ancak Hamas’ın 7 Ekim saldırısını kendi inisiyatifiyle ve iç dinamikleriyle gerçekleştirmiş olma ihtimali, saf baskının yarattığı yansımalar nedeniyle her geçen gün zayıflıyor. Çünkü savaş her geçen gün Hamas’ın ve bölgesel müttefiklerinin ötesine geçen daha fazla stratejik etki yaratıyor. Üstelik mücadele/savaş mantığıyla düşünürsek Hamas ilk iki üç günde gösterdiği performansı sonraki günlerde gösteremiyor. İlk saldırının ardından herhangi bir lojistik ve askeri planlama ve hazırlık yapılmadı. Bu durum, saldırının Hamas’ın iç dinamiklerinin ve karar alma mekanizmalarının gücünden kaynaklanmadığını gösteriyor. En azından Hamas’ın saldırıyı sürdürmediğini ve stratejik Karargâhın başka bir Güç bünyesinde olduğunu gösteriyor.
İlk saldırının Hamas’ın olduğu ve sonraki süreçte asıl itici gücün İran olduğu yönündeki şüphe ve algı normaldir. Ancak mevcut konjonktürde İran Ortadoğu barışına odaklanmıştı. Önümüzdeki dönemde Hamas’a sürekli lojistik sağlamıyor. Bölgedeki birçok ülke gibi, biraz daha nahoş ve sert bir siyasi söylem üretiyor. Bu bir bakıma diplomatik bir söylem ve kendi iç siyasi tasarımına ait bir tutumdur ve birçok Ortadoğu ülkesinde de aynıdır. Diğer Orta Doğu ülkeleri ve Türkiye’nin bu kadar büyük bir savaşı başlatmaya ve yürütmeye gücü yetmez.
‘RUSYA’NIN HAREKETLİ BİR GÜÇ OLABİLECEĞİ ÖNEMLİ BİR İDDİA’
Kıta Avrupası devletleri böyle bir olaya cesaret bile edemiyor. Nitekim devlet düzeyinde İsrail’e karşı güçlü bir tutum ortaya çıkmadı. Rusya’nın içinde bulunduğu çıkmazı aşmanın arka planındaki itici güç olabileceği ihtimali, en azından teorik olarak önemli bir tez. Hala savaşın öznesi konumunu koruyor. Örneğin birçok ülke İsrail’e yönelik söylemler dışında somut bir önlem almazken Rusya, Karadeniz’de Doğu Akdeniz’i vurabilecek hipersonik füzeler taşıyan bir uçak filosunu, ABD’nin uçak gemisi kümesine karşı konuşlandırdığını duyurdu. İsrail’i destekliyor.
Akla gelen ilk soru Çin’in itici güç olup olamayacağıdır. Bu olayın Hindistan-Ortadoğu ve AB ekonomik koridorunu etkilemesi, China’s Generation projesi açısından olumsuz bir durum olması ve Çin’in yükselen küresel bir rakip olması bu olasılığı güçlendiriyor. Ancak Çin şu anda sert güç kullanarak ya da büyük bir şiddet süreci yaratarak stratejik bir saldırı yapacak durumda değil. (Ekonomik, diplomatik ve sempatik gelişimini hâlâ tamamlamaya çalışıyor. Son dönemde yaşanan bazı olaylar, Ukrayna Savaşı ve özellikle küresel ölçekte yaşanan Kovid 19 Pandemisi, Çin’in agresif ihracat politikasını yavaşlattı.
‘BU SAVAŞI BAŞLATAN GÜCÜN KÜRESEL TASARIM KAPASİTESİNE SAHİP BİR GÜÇ OLDUĞU MAKUL OLMAYA YAKIN.’
Son Çin Mortgage krizi de Çin’in iç dinamiklerinden kaynaklanan olumsuz bir unsur.) Ancak bu süreci Çin üzerinden başka güçlerin başlatmış olma ihtimali de güçlü. Örneğin, İngiliz kontrolündeki Küresel Sermaye’nin, Çin’deki İngiliz unsurlarının ve ABD içindeki güçlü odaklanmanın vekilleri (Ortadoğu devlet istihbaratı ve Hamas gibi örgütler) kullanarak bu süreci başlatmış olabileceğini vurgulamak gerekir. Son tahlilde bu savaşı başlatan gücün küresel tasarım kapasitesine sahip bir güç olması mantıklı görünüyor.
‘HAMAS BAĞIMSIZ DEĞİLDİR, FARKLI GÜÇLERİN ETKİSİ ALTINDADIR”
Bu bize en yakın ihtimaldir. Bir diğer olası senaryo ise Hamas saldırısının kontrollü bir saldırı olduğu ve ABD ile İsrail’in bu saldırıyı kendi politikaları doğrultusunda kullandığı yönünde. Son olarak Hamas’ın kendi dinamikleri tarafından gerçekleştirilecek bir saldırı ihtimali de tartışılabilir. Ancak bu saldırı sonuç almaya yönelik bir saldırı değil, nihilist amaçlı bir saldırı olabilir. Gazzeli mazlum bir liderin “Biz günde 5 değil 6 vakit namaz kılıyoruz, sonuncusu da cenaze namazıdır” sözlerinden çıkan sonuç, Gazze’de ölmekle yaşamanın hiçbir farkının olmadığıdır. Bu vahim ve imkansız durumda gerçekleştirilen bir eylemin kendisi için stratejik hedefleri ve eylem sonrası duruma yönelik bir inşaat programı olmayabilir. Hatta Hamas’ın el-Dustur benzeri bir intihar saldırısıyla harmanlanan entegre saldırısını Japonya’nın kamikaze saldırılarına benzetenler de var. Ancak saldıran iki taraf arasında bağımsızlık sınırı var. Hamas bağımsız değil. Nüfuzlu yapısı ve angaje ekipleriyle farklı güçlerin etkisi altındadır.
Bütün bu senaryolardan sonra, Türkiye’nin bu tür büyük olaylara ilişkin kendi askeri ve istihbarat kurumlarının bağımsız çalışmaları ve yorumlarıyla oluşmuş bir devlet kararlılığına ve kanaatine sahip olması gerektiğini belirtmek gerekir. Benzer şekilde, adı geçen bir polis memurunun da operasyon belgesi gibi somut deliller içeren bir belgeye sahip olması gerekir.
2. Temel itici güç veya sebep ne olursa olsun, bu savaşın küresel sonuçları ve bölgesel etkileri nelerdir?
‘ABD DESTEKLİ SAVAŞA BÜYÜK GÜÇLER DIŞINDA MÜDAHALE EDEBİLECEK HİÇBİR GÜÇ YOKTUR’
Şimdi senaryolardan bağımsız olarak ortaya çıkan bölgesel ve küresel etki ve sonuçlara bir göz atalım. Bu akın bölgedeki birçok denklemi kökten değiştirdi. Saldırı öncesinde Çin’in koordinasyonunda geliştirilen İran, Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan arasındaki barış görüşmeleri sona erdi. İsrail ile Türkiye arasındaki yumuşama süreci de iki aktörün dışından gelen tepkiler nedeniyle sona erdi. İsrail’in yürüttüğü ve soykırıma yaklaşan ABD destekli savaşa büyük güçlerden başka müdahale edebilecek bir güç yoktur. Ancak Rusya ve Çin’in zorlayıcı bir müdahalede bulunması bu devletlerin isteyeceği bir şey olmayabilir.
‘ABD’NİN İTİBARI UZUN VADEDE AZALACAK’
Çin artık sert güç kullanma politikasına ve gücüne sahip olmadığını düşünüyor. Aslında Çin’in dünya düzenini kurabilecek seviyeye ulaşması için önemli bir barış dönemine ihtiyacı var. İstenilen agresif ihracat birikimini yakalaması, bilimsel ve teknolojik gelişmelerde öne çıkması ve son olarak küresel hakimiyet sisteminin diğer aktörlerini de bünyesine katarak Çin Gücüne entegre etmesi gerekiyor. Bunlar henüz gerçekleşmedi. Bu durumda Çin bu olaya doğrudan müdahale etmeyecek/edemeyecek. Uzakdoğu’da kendi bölgesinde dikkatleri kendinden uzaklaştırarak böyle bir durumdan yararlanacaktır. Rusya, Çin’den farklı olarak ekonomik gücüyle değil askeri gücüyle siyaset üretiyor.
Bu konuda ABD ve İsrail’e karşı yüksek tonlu adımlar atacak ama bu adımları somut müdahale düzeyine çıkarmayacak. Ancak bu etkinlikten maksimum faydayı elde eden ilk ülke oldu ve olmaya da devam edecek. İsrail ve ABD karşılıklı bağımlılık durumuna mahkumdur. Uzun vadede ABD’nin toplumlar nezdindeki itibarı azalacaktır, daha doğrusu düşme potansiyeli ortaya çıkmıştır. Bu elbette nihai bir karar değil. ABD bu durumu daha önce de yaşadı ve aşmayı başardı. Üstelik Çin artık eşitler arasında üstün bir güç olmadığı için dünya düzeninde çatışma durumu devam edecek.
‘ABD’NİN KÜRESEL TASARIM SÜREÇLERİNİ ETKİLEME NİYETİ VAR’
Aslında bu durum ABD’nin 1990’lardan sonra değişen küresel politikalarının da meyvesidir. O günden bu yana ABD istikrarsızlık etrafında küresel bir politika benimsedi. Bugünkü ABD desteğinin amacı yalnızca İsrail’e yardım etmek değil, aynı zamanda daha kapsamlı bir küresel tasarım sürecini etkilemektir. Özellikle 2008 sonrasında dünyanın çeşitli yerlerindeki çalışmaları, savaşları ve gerginlikleri motive ederek kendisine meydan okuyabilecek bölgesel ittifakları zehirlemeyi, yükselen güçleri işgal edip onlara zarar vermeyi amaçladı. Bölgedeki bu savaşı daha geniş bir alana ya da daha uzun vadeye yayabileceklerini tahmin ediyorum. Bunun, her büyük gücün bundan faydalanmayı düşüneceği konusunda, bu dönem için pek çok küresel gücün örtülü fikir birliği olduğunu düşünüyorum. Mesela ABD için bölge ülkelerinin ve bazı büyük güçlerin dikkati buraya çevrilecek. Çin ise bu tür savaşların ABD’nin gücüne zarar vereceğini düşünecektir. Rusya’nın mevcut durumu, siyasi kazanımları ve savunma sanayii ihracatı açısından son derece olumlu.
Bu durumda bölgedeki bu eşitsiz savaşın daha büyük bölgesel ve küresel bir tasarımın parçası olduğunu söyleyebiliriz.
İSRAİL NASIL BİR GÜÇTİR VE NASIL HAREKET EDER?
İsrail standart bir devlet değil. Yerel değil her yerde olan bir güçtür. Devlet uygulamaları ve savaşı yürütme şekli de standart değildir. Ne yazık ki kendisini uluslararası anlaşma ve kabullere bağlı görmüyor.
Dünyanın her yerinde bulunan bu topluluk, özellikle gelişmiş küresel merkezlerde varlığını hissettirmektedir. Ortadoğu’da İsrail Devleti’nin güçlü destekçileridirler.
Krizlerde ve savaşlarda son derece stratejik hareket eder. Büyük bedeller ödese de tıpkı arazi gibi stratejik kazanımlar sağlıyor. Bu savaştan sonra Gazze Şeridi’nin kuzeyini ilhak edeceğini iddia ediyorum. İsrail’in hala kara operasyonu konusunda tereddütlü olduğu söyleniyor ama bu operasyonu yapmasa bile bombardımanları, beş bine yaklaşan ölü ve kayıpları, yaralıları ve devam eden baskınları kara operasyonundan daha kötü değil mi?
Rakiplerini (Mossad ve benzeri kurumlarla) gözetliyor, onları bölüyor (bölgedeki Arap ve Müslüman ülkeler arasındaki mevcut durum gibi) ve her gücün kendi içinde bölünmesine katkıda bulunuyor. (Suriye ve Irak’ın fiilen üç veya daha fazla parçaya bölünmesi vb.).
Her zaman geleceği inşa etmeye çalışıyor. Yükselen güçler arasında yer almaya özen gösterdiği için.
Son olarak tüm bu politikaları dünya kamuoyunda savunmak, yasallaştırmak, nüfuz aracı haline getirmek vb. için haber ajanslarını, TV kanallarını ve internet kanallarını kontrol etmektedir.
Dünyanın barış dolu bölgesindeki Yahudi diasporası ve geniş Yahudi cemaatinin çoğunluğu, savaşın ötesine geçen bir soykırım politikasını destekleyen bir tutum benimsiyor. İsrail’in saldırganlığına hiçbir devletin veya gücün müdahale edememesi onu daha da kibirli, saldırgan ve kibirli kılmaktadır. Buna şunu da ekleyelim ki, savaş yürüten bir güç, kendisine karşı olan tüm ittifakları yok edecek, kendisine rakip olmayı planlayan güçleri korkutacak bir tutum izliyor.
ÜLKEMİZ İÇİN HANGİ BARIŞ STRATEJİSİ BENİMSENMELİ?
Tatlım, onun yazısı, “Bu güce sahip olmayı amaçlamasa ve gerekli somut çalışmaları yapmasa da saf retorik üreten her odak, kötü niyetli olarak değerlendirilmelidir.”diyerek sözlerini tamamladı.